Demir-çelik sektöründe kullanılan madeni yağların çok önemli olduğunu söyleyen İtalyan Fratelli Ricci Satış Direktörü Gastaldi, “Maalesef birçok üretici gerçek maliyeti azaltacak ürünlerle değil, fiyatlandırmayla ilgileniyor. Bu da üreticileri inovasyondan uzaklaştıran köhne bir anlayışa itiyor” diyor. Türkiye pazarını da değerlendiren Gastaldi, Türk üreticilerinin karlı uluslararası pazarlarda zorlanacağına da dikkat çekiyor.
Tekstil, deri, kozmetik gibi sektörlerde faaliyet gösteren İtalya’nın en büyük sanayi kuruluşlarından Fratelli Ricci’nin üretim yaptığı bir diğer sektör demir-çelik sektörü için özel olarak geliştirilen madeni yağlar. Uzun süredir Türkiye pazarında da boy gösteren Fratelli Ricci’nin Satış Direktörü olarak görev yapan Maurizio Gastaldi ile demir-çelik sektörünü, Türkiye’deki durumu ve sektörün geleceğini konuştuk. Gastaldi, çeşitli nedenlerle eski parlak günlerini geride bırakan sektörün yeniden ayağa kalkması için yeni bir yaklaşımın gerekli olduğunu düşünüyor.
Sayın Gastaldi, öncelikle sizi okurlarımıza yakından tanıtmak isteriz. Kısaca özgeçmişinizi anlatabilir misiniz?
1957 yılında Genova’da doğdum. Kimya alanında lisans eğitimimi tamamladıktan sonra nükleer tesisler kimya mühendisliği eğitimi aldım. Kariyerime Westinghouse lisansıyla Nükleer PWR Projesi için süreç mühendisi olarak başladım. Ardından çelik endüstrisine girdim ve ILVA Taranto’da pek çok görev üstlendim. Japonya’daki Kimitsu Wks’de (Nippon Steel Corp.) bir yıl eğitim aldıktan sonra Sollac Florange’da sürekli döküm, sıcak ve soğuk haddeleme alanlarında çalıştım. Ardından paslanmaz çelik sektöründe Arvedi Grup için Wks yöneticisi olarak görev aldım. Kimya sektöründe faaliyet gösteren pek çok şirketin metal işleme ve metal biçimleme operasyonları için proses sıvısı ve madeni yağ sektörü üzerinde yoğunlaştım. Şu anda Fratelli Ricci şirketinde satış direktörü olarak yer alıyorum.
Uzun bir aradan sonra tekrar Türkiye’ye geldiniz. Türkiye hakkındaki izlenimleriniz nasıl?
İlk Türkiye ziyaretimi 1995 yılında, yani yaklaşık 22 yıl önce gerçekleştirdim. Elbette o günden bu yana pek çok şey değişti. O dönemde sürekli büyüyen, son derece gelişmiş ve “Batı tarzında” bir şehir dendiğinde yalnızca İstanbul akla geliyordu. Ancak İstanbul’dan ayrılıp diğer şehirleri ziyaret ettiğinizde, Türkiye’nin eski ve geleneksel bir ülke olduğunu görüyordunuz. Bugün altyapı konusunda çok önemli gelişmeler kaydedildi ve pek çok alanda modernizasyon sağlandı. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan ancak rekabetin daha fazla modernizasyon ve kalkınma gerektirdiğini de asla unutmayan Türk insanı ile tanışmak ve iş yapmak benim için her zaman ilgi çekici oldu. Bu minvalde, her zaman ve her yerde olduğu gibi, “genel düşünce tarzını değiştirecek” ve eski neslin dayattığı “köhnemiş ve geleneksel düşünce tarzını sona erdirecek” en önemli kaynak yeni nesildir. Gençliğe inancım tam.
“Türk şirketleri rekabette sorun yaşayabilir”
Türkiye demir çelik endüstrisindeki üretim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıllar öncesine kıyasla bugün, genel ortamın tamamen değiştiğini söyleyebiliriz. Ancak metal sektörü özellikle de çelik sektörü, bazen ülke politikalarına uymayan küresel bir trendi takip etmek zorunda kalabiliyor. Daha hızlı ve etkili iletişim teknolojilerinin geliştirilmesiyle birlikte küreselleşme süreci içine girdik ve uluslararası değişimler gözlemliyoruz. İç rekabet olarak adlandırdığımız üreticiler arası rekabet ve dış rekabet olarak adlandırdığımız alüminyum, hafif metaller ve plastik gibi diğer alternatif materyaller arasındaki rekabetin güçlü olması sebebiyle çelik, uzun yıllardır küresel bir sektör olarak varlığını sürdürüyor. 40 yıl öncesine kadar bir aracın başlıca bileşeni çelikti ve gövde kalınlığı 1 milimetre civarıydı. Bugün ise bu kalınlık 0,5 milimetre ve pek çok modelde çelik yerine alüminyum ve plastik kullanılıyor. Türkiye, piyasa odaklı yatırımlar yoluyla büyük gelişme kaydetti ancak bana sorarsanız pek çok küçük şirket, karlı uluslararası pazara girme konusunda sıkıntı yaşayabilir ve periyodik fiyatlandırma sorunlarının kolayca üstesinden gelebilecek güce sahip olmayabilir.
İtalya ve Türkiye, demir çelik sektöründe yeni işbirlikleri geliştirebilir mi?
Bu pek çok sebepten ötürü biraz zor görünüyor. Yoğun rekabet ortamı, çelik sektöründeki yatırım kapasitesinin büyük oranda düşmesine sebep oldu. En modern ve en yüksek verimlilik oranına sahip tesisler Uzak Doğu’da, en eski ve en maliyetli olanlar da Avrupa’da. Bu fark “eski maliyet azaltma” politikalarıyla kolay kolay kapatılamaz. Karlılığın nispeten düşük olması, piyasa değişkenliğinin yüksek olması ve en önemlisi de yatırımın kendisini çok uzun vadede geri ödemesi sebebiyle Avrupalı şirketlerin çoğu, çelik üretim sektöründen çıkmayı tercih ediyor. Çelik sektöründe 20 yıldan fazla bir sürede kendini amorti edebilecek dev yatırımların altından kalkacak finansal güce sahip olan çok az sayıda yatırımcı var. Arvedi Grup’un da aralarında yer aldığı az sayıda üretici inovasyon vizyonuyla hareket ediyor. Ne yazık ki çelik sektörü büyük finansal yatırımlara ihtiyaç duyuyor ve çelik piyasasındaki fiyatlandırmanın ne kadar zayıf ve değişken olduğu düşünüldüğünde, yatırımın getirisi de son derece riskli oluyor. Bu ortamda yalnızca yeni üretim teknolojileri geliştirmek amacıyla teknik işbirlikleri kurulabilir. Bazı gelişmeler de “zaman içinde” olacak, örneğin Ereğli Grup ILVA hisseleri ile ilgilendiklerini açıkladı ve bu konudaki gelişmeleri zamanla göreceğiz.
Çelik sektörü özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana daima stratejik ve emek yoğun bir sektör olarak görüldü ve önemli bir istihdam kaynağı olarak değerlendirildi. Yani siyasi açıdan son nderece önemli bir sektör diyebiliriz. Bugün tüm devlet şirketleri, yönetim konusunda nkarşılaştıkları zorluklar ve ciddi riskler sebebiyle özelleştirme yoluna gidiyor. Yoğun küresel rekabet ortamında öne çıkabilmek için ılımlı çözümler geliştirilmesi gerekiyor. Örneğin özel ve devlet finans kuruluşları, tüm küçük şirketleri bir araya getirmeli. Eski tesislerin dikkatli bir çalışmayla seçilip faaliyetleri durdurulmalı, ardından yüksek değerli mamul madde üretimi için doğru yatırımlarla yeni tesisler kurulmalı. Ancak 2015 çelik krizinde de gördüğümüz gibi, Çin’in küresel piyasayı etkileyen dev üretim kapasitesini de göz ardı etmemeliyiz.
“Maliyetten daha çok fiyata önem veriliyor”
Demir çelik sektöründe üretim aşamasında madeni yağların kullanımı ve önemi ile ilgili görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?
Madeni yağ piyasasındaki talep düşüyor, yüksek performanslı ve çevre dostu ürünler daha fazla tercih ediliyor. Beş yıl önce müşterilerimiz için gerçekten önemli olan hedeflere ulaşmayı amaçlayan tamamen yeni ürünler piyasaya sürdük. Proses yağları sektörü, daima daha iyi sonuçlar ve daha düşük ürün maliyeti talep ediyor ancak ulaşılmak istenen hedeflerin hangilerinin gerçek hedefler olduğuna odaklanmıyor. Örneğin, su maliyetinin son derece yüksek olduğu Orta Doğu’daki büyük bir tesiste yüzde 40 su tasarrufu yapılmasını sağlayan hadde yağıyla tesise çok ciddi bir avantaj sağladık. İtalya’da ise geleneksel bir ürüne kıyasla yüzde 18 daha fazla enerji tasarruf eden hadde yağı temin ettik. Yalnızca ürün tüketimini ele alan geleneksel ürün portfolyosunu tamamen değiştiren bu yeni yaklaşımla madeni yağların verimliliğini ölçme konusunda kullanılan eski yaklaşımı bir kenara bıraktık. Müşterilerimizin çoğu gerçek maliyetleri azaltan tedbirlerle değil, ürün fiyatlandırmayla ilgileniyor. Bu da madeni yağ üreticilerinin Ar&Ge departmanlarını dahadüşük fiyatlı ancak daha verimsiz ürünler temin etmeye zorluyor. Çoğu müşterimiz halen gerçek maliyetleri azaltmaya yönelik tedbirler konusunda tereddüt ediyor. Bu köhne bakış açısı da gerçek maliyetler üzerinde çok az etkisi olan geleneksel parametreleri ele alıyor ve esas maliyet yaratan kalemleri göz ardı ediyor.