PETDER sektör raporuna göre 2017 yılında ülkemizde madeni yağ tüketiminin yüzde 51’ini taşıt yağları, yüzde 40’ını endüstriyel yağlar, yüzde 4’ünü deniz yağları, yüzde 5’ini ise gresler oluşturuyor. 2017 yılı madeni yağ tüketiminde taşıt yağları 243.000 ton, endüstriyel yağlar 190.000 ton , deniz yağları 22.000 ton ve gresler 22.000 ton olarak kaydedildi. 2017 yılında tüketilen 243.000 ton taşıt yağının büyük bir kısmı (204.000 ton, yüzde 84) motor yağı, kalan kısmı (39.000 ton, yüzde 16) dişli ve transmisyon yağlarından oluşuyor. Motor yağlarının yüzde 61’i (124 ton) ticari araçlarda, yüzde 37’si (76 ton) binek araçlarda ve yüzde 2’si (4 ton) motosikletlerde kullanıldı. 2017 yılında tüketilen endüstriyel yağların kullanım alanlarına bakıldığında ise, hidrolik yağların yüzde 45, proses yağlarının yüzde 20, trafo yağlarının yüzde 7, dişli yağlarının yüzde 5, metal işleme yağlarının yüzde 4 ve diğer yağların yüzde 18 olduğu görülüyor (http://www.petder.org.tr). Günlük kullanımda yağlayıcıların ve katkı maddelerinin büyük kısmı, çevreye zararlı maddeler içeren ve kolaylıkla bertaraf edilemeyen petrol esaslı ürünlerden elde ediliyor.
Çevresel yönden bakıldığı zaman mineral esaslı yağlayıcıların bozunabilirlik özelliğinin son derece düşük olduğu ve pek çok katkı maddesi içerdikleri görülüyor. Bunun da çevreye oldukça zararlı etkisinin olduğu biliniyor.
Yenilenebilir kaynak olarak bitkisel yağlar, çevre dostu, zehirsiz ve çok daha kolay ve kısa sürede bozunabilir olmalarından dolayı madeni yağlara iyi bir alternatif olarak gösteriliyor. Madeni yağların bu olumsuz etkilerinin üstesinden gelmek amacıyla petrol esaslı yağlayıcılara göre yenilenebilir, daha az zehirli ya da zehirsiz, bozunabilir, çevre dostu olan sentetik yağlayıcılar, katı yağlayıcılar ve bitkisel esaslı yağlayıcılar üzerindeki çalışmalar günümüzde artarak devam ediyor. Bitkisel esaslı yağlayıcılar bu olumlu etkilerinden dolayı son zamanda endüstride kullanıma potansiyel aday olarak değerlendiriliyor.
Doğal kaynakları koruyan, zehirsiz, bitkisel veya hayvansal esaslı ya da bozunabilir özelliği olan yağlayıcıların kullanımını başlatmak ve artırmak için devletlerin teşvikine ve zorunlu düzenlemelere ihtiyaç vardır. İlk olarak Almanya’nın “Blue Angel” çevre etiketini takiben, “White Swan”, “Green Cross” ve “Ecomark” etiketleri sırasıyla İskandinavya, USA, Japonya ve Hindistan verdi. Sürekli güncellenen bu ekolojik etiketler, gerekli ekolojik testleri, sınırlamaları ve üreticinin açıklamalarını içeriyor.
Mekanik temaslarda aşınma ve sürtünmeyi azaltan yağlayıcılar dünya endüstrisinde ve ekonomik gelişme üzerinde büyük rol oynuyor. Bozunabilir olmaları, çevreyi az kirletmeleri, katkı maddeleri ile uyumlu olmaları, düşük üretim maliyetleri, üretimlerinin geniş alanlara yayılması, zehirsiz olmaları, yüksek parlama noktaları, uçuculuğunun az ve yüksek viskozite indeks değerleri bitkisel esaslı yağların avantajları arasında değerlendirilirken, düşük ısıl denge, oksidatif kararlılık, yüksek donma noktası ve düşük korozyon direnci gibi dezavantajları da bulunuyor. Bu nedenle bitkisel esaslı yağlar çevreci endüstriyel uygulamalarda talep görüyor.