11.2 C
İstanbul
21/12/2024
Türkiye'den

Dünden bugüne biyoyağlama yağları

İnsanın tekerleği keşfi, alet kullanmaya, inşaatlar yapmaya başlamasıyla yağlayıcı kavramı ve yağlamanın sağladığı avantajlar yaşama girdi. Kimya endüstrisi ve petrol rafinasyonu gelişimi bir yanda iken, sanayi devrimi ile motorlar, makineler, taşıtlar geliştikçe yağlama sektörü de gelişti. Bugün pazarda envai çeşit yağlama yağı, gres ve hidrolik sıvı var. Endüstri ve enerji sektörü fosil kökenli ham maddelerle ilerlerken, diğer yanda bitkisel ve hayvansal kaynaklar önemini hep koruyarak bugüne ulaştık. Eski Roma’da su dahil pek çok sıvının yağlayıcı olarak kullanıldığı biliniyor. Eski Mısır’da devasa piramitlerin yapımında taş ve kereste hareketliliğinde zeytinyağı kullanıldı. Bilinen en eski hidrolik sıvı su bazlıdır. 19. yüzyılda don yağı tramvay tekerlek yağlayıcısı, balina sperm yağı ise eğirme-dokuma makinelerinde yağlayıcı idi. Bu bitkisel ve hayvansal yağlar, diğer deyişle biyoyağlayıcılar sanayileşmenin mühim yapı taşları oldu. 1859’da Pennsylvania’da petrol sondajı başlaması kritik tarih oldu. Rastlantı sonucu sperm yağının petrol ile karışmasının makine ömrünü uzatacağı keşfedildi. Ardından petrol kökenli yağlayıcılar pazara hakim oldu. 20. yüzyıl başında biyoyağlayıcılarla ilgili mühim bir gelişme oldu. Charles Wakefield yeni yağlama yağı geliştirme çalışmalarında Hint Tohumu (Ricinus Communis L.; Castor Bean; Hint Fasulyesi) yağı eklenmesinin olumlu sonuçlarına ulaşarak, yeni ürüne Castrol adını verdi. 1919’da John Alcock ve Arthur Brown ilk Atlantik ötesi uçuşta motor yağı olarak Castrol kullandı. Günümüzün lider yağlayıcı markalarından biri işte böyle doğdu. Eski Mısır’da aydınlatma için kullanılan Hint tohumu yağı ilk biyoyakıtlardan da biridir. Bitki günümüzde enerji bitkisi sınıfına dahil olup biyodizel üretiminde de kullanılmaktadır. Osmanlı da zeytinyağını camilerde yakıt olarak kullandı.

Yağlı tohumu ve yağı yenmeyen küçük bir ağaç olan Hint fasulyesi endüstri için önemlidir. Hint tohumu yağı diğer bitkisel yağlardan farklı yağ asidi bileşimine sahiptir. Bileşimindeki hidroksi yağ asidi, risinoleik asit (C18H34O3) eşsiz olup, yağın özelliklerini benzersiz kılarak, endüstride farklı kullanım alanları için seçenekler (yağlayıcılar, boyalar, kaplamalar, mürekkepler, farmasötikler, plastikler gibi) yaratır. Biyoyağlayıcıların ham maddeleri bitkisel yağlar, hayvansal yağlar ve biyoatıklar olup, günümüz ürünlerinde aspir, kanola, palm, pamuk, ve soya yağları öne çıkmakta.

Petrol rezervlerinin sınırlı olması, fosil kaynak sebepli çevre ve iklim değişikliği sorunları, biyobozunur ve toksik olmayan yağlayıcı arayışları ile 80’li yıllardan başlayarak biyoyağlayıcılar giderek artan önemle uygulamada. Günümüzde bitki, hayvan, mikroorganizma ve insan sağlığı dostu, toprak ve suda toksiklik yaratmayan, hızlı biyobozunur yağlayıcılar ve atık biyoyağlayıcılar, endüstrinin değişmek için yeşil dönüşümünde ayrı bir yere sahip. Sözün özü yaşam döngüsü boyunca doğa, çevre ve iklim dostu biyoyağlayıcılar önemli. Yanı sıra biyokökenli katkı maddeleri geliştirme çalışmaları da sürmekte. Hepsine biyorafineri üst başlığında, biyoekonomideki yeşil kimya çözümleri olarak bakmak gerek.

Benzer Haberler

Türk Telekom ve Petrol Ofisi Grubu’ndan Dijital Dönüşüm Hamlesi

Lubricant World

“Yağlayıcı Ürün Grubu Çalıştayı” Özel Sektörün Geniş Katılımıyla Gerçekleşti

Lubricant World

Kasım Ayında Kimya Sektöründen 2,5 Milyar Dolarlık İhracat

Lubricant World