Madeni yağ sektörünün önemli oyuncularından Serem Petrol’ün Yönetici Ortağı Selim Sanver’le Cumhuriyetimizin 100. yılında Türk sanayisini ve madeni yağ sektörünün geleceğini konuştuk.
Cumhuriyet kazanımlarının önemine vurgu yapan Selim Sanver, dünyada değişen dinamiklerin sektörümüze yansımalarını değerlendirirken; paydaşlarına değişimi fırsata çevirecek tavsiyelerde bulunuyor.
Sektörde 36. yılını dolduran Serem Petrol’ün gündemindeki konulara değinen Selim Sanver, Richful ve Jilin firmalarıyla imzaladığı iş birliklerinin detaylarını Madeni Yağ Dünyası’na anlattı. Doğru zamanda doğru yerde olduklarına inanan Sanver, yeni iş birlikleriyle madeni yağ pazarına canlılık getirmenin mutluluğunu yaşıyor.
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken dünden bugüne Türk sanayisinin gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Cumhuriyet öncesinde Türk sanayisinden bahsetmek çok mümkün değil. Zaten Osmanlı’nın gerilemeye başlamasında iki temel sorun var: Bir tanesi aydınlanma çağını kaçırmış olması, diğeri Sanayi Devrimini ıskalamış olması. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte bu iki eksikliğin tamamlanması için önemli hamleler yapılıyor. Bugün; sanayileşme, kalkınma ve ekonomik bağımsızlık yolculuğumuzu o yıllarda atılan temel ve Atatürk’ün koyduğu vizyon üzerine inşa ediyoruz. Tabii savaş sonrası koşullarda ülkede sermaye yoktu ve altyapı son derece kısıtlıydı. Bugün girişimcilerden, yatırımcılardan, iş adamlarından bahsedebiliyorsak bunların tamamı, Cumhuriyetin kazanımları. Geldiğimiz noktada ülkemiz artık ciddi bir sanayi ülkesi pozisyonunda. Eksikleri var mı? Var. Daha gidecek yolu var mı? Var. Ama geriye dönüp baktığımızda kat ettiğimiz mesafe gerçekten inanılmaz.
Bugün de ıskalamamamız gereken, sanayimize entegre etmemiz gereken gerçeklikler var. Dijital teknolojilerin, iletişim imkânlarının ve en önemlisi yapay zekânın geldiği nokta hepimizin malumu. Bazı iş kollarının, bazı sektörlerin kendiliğinden yok olacağı, yeni mesleklerin gelişeceği bir geleceğe hazırlanmalıyız. Tabii ki bu gelecek, sanayinin önemsizleşmesi anlamına gelmiyor. Ancak sanayiyi bu geleceğe uygun, esnek, sürdürülebilir kılmak zorundayız. Zamanın ruhu geri dönüşümü kullanan, döngüsel ekonominin gereklerine uyan, dijitalleşmiş bir sanayi istiyor. Dünya buraya giderken biz o yolda gidiyor muyuz ve diğer ülkelerin hatalarından ders alıyor muyuz; bunu da herkesin kendisine sorması lazım.
Madeni yağ sektörü 100 yıllık sanayileşme yolculuğumuzun neresinde?
Madeni yağ sektörü, dünyayı yakından takip eden ve değişimi kavrayan sektörlerimiz arasında yer alıyor. Bunun çok önemli sebeplerinden biri Türkiye’de otomotiv sektörünün çok gelişmiş olması. Gerek fabrika dolumlarında gerek servis bakımlarında hareketli bir iç pazarımız var. Bunun dışında sanayide yapılan doğru işlerin sektörümüze yansıması oluyor. Ülkemiz konum olarak çok farklı ihracat pazarlarına erişecek bir noktada. Mesela Afrika’ya ihracat yapıyoruz ve oranın talepleri bizim taleplerimiz haline geliyor. Bunun yanı sıra fason üretim piyasadaki canlılığı ve çeşitliliği artırıyor. Sektörümüz firma sayısı, kurumsal kapasite, üretim kalitesi, ihracat tecrübesi ve dünyayla rekabet açısından geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde gelişim kaydetmiş durumda. Bununla elbette gurur duyuyoruz.
Serem Petrol madeni yağ sektörünün önemli temsilcileri arasında yer alıyor. Bize şirketinizin genel profilinden bahseder misiniz?
Serem Petrol olarak sektörde 36. yılımız. Kurulduğumuz günden beri işimizi en iyi şekilde yapmayı temel prensip edindik. İnanmadığımız, arkasında durmadığımız ürünle hiçbir zaman çalışmadık. Müşterilerimize teknik servis, danışmanlık ya da pazarlamayla ilgili hiçbir sorun yaratmadık. Bunlarla da kalmadık ve müşterilerimize kendi geleceklerini planlamalarını, vizyonlarını geliştirmelerini, işlerini büyütmelerini sağlayan destekler sunduk. Bizi diğer firmalardan farklılaştıran en önemli unsur da bu oldu.
Serem Petrol’ün benimsediği bu ilkeler şirketimizin kurucusu babam Haluk Sanver’in emaneti. Onunla baba – oğul olmanın yanı sıra çok yakın arkadaştık. Yokluğunu derinden hissediyor ve onu çok özlüyorum. Tabii Haluk Sanver sadece ailesine ve Serem Petrol’e değil, sektöre iz bırakmış bir insandı. Madeni yağ sektörünün uluslararası normları yakalaması, belli standartlarda iş yapabilmesi için büyük emek sarf etmiş kişilerden biriydi. Müthiş hafızasıyla adeta ayaklı kütüphane gibiydi. Sektörün bilgi seviyesinin artmasında önemli katkıları oldu. Biz de onun emanetine sahip çıkmaya ve ilkelerine sadık kalmaya çalışıyoruz.
Bu ilkeler iş birliği yaptığınız firmaları belirlemenize nasıl yansıyor?
Yol arkadaşlarımızı seçerken zamanın ruhunu yakalamaya özen gösteriyoruz. Çünkü bir yandan dijitalleşme, bir yandan elektrikli araçlar, bir yandan yeni regülasyonlar derken dünyayı ve Türkiye’yi yepyeni bir gelecek bekliyor. Bizim pazarımız ise hem kendi içinde çok hareketli hem de farklı coğrafyalardan gelen ihracat talepleriyle hızlı bir büyüme trendinde. Dolayısıyla Türkiye’nin önemini bilen, bu coğrafyayı ciddiye alan, yatırımını ve planlamasını bu pazarın ihtiyaçlarına göre yapan firmalarla iş birliği kuruyoruz. Çünkü artık siyasal açıdan globalleşmenin sınırlarına gelip dayandık. Bu ortamda ancak girdiği pazarın yerlisi olabilen şirketler başarılı olacak. Richful ve Jilin’le iş birliği yaparken bu hassasiyeti önceledik.
Richful’la iş birliğiniz pazarda karşılık buldu ve ilgi uyandırdı. Bize bu iş birliğinin detaylarından bahseder misiniz?
Richful, dünya devlerinin rakip olarak gördüğü, stratejilerini takip ettiği firmalardan biri olarak çok daha önce radarımıza girmişti. Biz de izledik, referanslarına baktık, zor iklim koşullarına sahip pazarlardaki performanslarına baktık. Bir de tabii Türkiye ile ilgili stratejilerine, planlarına baktık. Türkiye’yi uzun vadeli yatırım yapacakları, derinleşecekleri hedef pazar olarak görüyor ve buradan Batı’ya yönelmek istiyorlar. Ürün gamı, hem Türkiye’nin hem de ilişkili olduğu farklı pazarların ihtiyaçlarını karşılayacak çeşitlilikte. Farklı boyutta müşterilere aynı anda tedarik sağlayacak kapasiteleri var. Tüm bunların yanında Türkiye pazarının ihtiyaçları doğrultusunda kendilerini geliştirmeye açıklar. Biz de tabii sürekli onların AR-GE ekibiyle temas halinde olacağız ve önümüzdeki süreçte müşterilerimizin performansını, verimliliğini artıran, ihtiyaçlarını birebir karşılayan çözümleri ortaya koyacağız.
Haziran ayında Richful’la birlikte sektörün teknik bilgisini artırmaya yönelik, lansman niteliğinde bir eğitim seminerimiz oldu. Bunu bahar aylarında daha geniş katılımla tekrarlamak istiyoruz. Anlaşmamız endüstriyel, otomotiv ve component katkıların tedarikini kapsıyor. Bu üç başlıkta da satış hacminin artacağına ve iyi sonuçlar elde edeceğimize inanıyoruz. Ürün kalitesi ve performansından güç alarak marka değeri ve bilinirliği arttıkça Türkiye’deki pazar payı çok daha iyi noktalara gelecektir. Bir futbol maçını kim kazanır? En çok isteyen!
Yine Çin menşeli bir başka firma olan Jilin Petrochemical ile anlaştığınızı öğrendik. Bize sıcağı sıcağına bu yeni anlaşmadan bahseder misiniz?
Evet, geçtiğimiz hafta Çin’deydim ve Jilin’in tesislerini gezdim. Öyle güçlü bir altyapısı var ki sırf üretim hattının uzunluğu 35 kilometre. Zaten Jilin, %100 Çin Devleti’ne ait PetroChina’nın yatırımı. Arkasında mali ve bürokratik açıdan ciddi bir devlet desteği var. Jilin viscosity index geliştirici, polimer üreten bir firma. PetroChina bu alanda faaliyet gösteren Mitsui’nin tesisini ve ekipmanını satın aldı ve bununla beraber kendi tesisini kurarak aynı üretim bandında çalışmaya başladı. Bunun yanında bir de monomer polimer tesisi kurdu ve müthiş bir kapasiteye ulaştı. Tabi bu kapasite içerisinde madeni yağ, görece ufak bir paya sahip. Biz de Jilin’le anlaşmamızı madeni yağın dışındaki ürünleri de kapsayacak şekilde yaptık. Jilin’le anlaşmamız Yunanistan, Bulgaristan, Romanya gibi Balkan ülkeleri ve Kıbrıs’ın olduğu geniş bir sorumluluk sahasını kapsıyor. Richful’la Türkiye özelinde başladık, zaman içinde kapsamı genişletebiliriz.
Peş peşe iki Çin firmasıyla iş birliğine gitmenizi stratejik açıdan nasıl değerlendirirsiniz?
Çin’in müthiş bir teknolojik alt yapısı var. Bu her türlü krizi çok daha kolay aşmalarını sağlayacak bir avantaj. Bir de devletin sanayiye yönelik sübvansiyonları çok güçlü. Bu da üreticiye güven veriyor. Peki nerede aksıyorlar? Birincisi dünyayla yeterince entegre değiller. İkincisi, Avrupa’ya kıyasla serbest ticaret tecrübeleri kısıtlı. Biz onlara dünyayla entegrasyon ve farklı pazarlara ulaşma noktasında destek olabileceğimizi ve onların Türkiye pazarında artan ihtiyacı karşılayacak kapasiteye ve ürün çeşitliliğine sahip olduklarını gördük. Üstelik dünyanın yaşadığı değişime adaptasyon güçleri ve esneklikleri de var. Dolayısıyla stratejik açıdan doğru zamanda, doğru yerde olduğumuza inanıyoruz.
Orta ve uzun vadede sektörün odaklanacağı alanlar, fırsatlar ve trendler üzerinden paydaşlarınıza hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Tabii sektörümüz en hızlı değişen sektörlerden biri. Özellikle elektrikli araçlara ilginin artmasıyla birlikte sektör bir anlamda boyut değiştirmiş, yeni bir format kazanmış olacak. Bu yeniliği takip eden, yatırım planlarını doğru yapan ve iyi pozisyon alan firmalar değişimi fırsata çevirecek ve yarının galibi olacaklar. Dolayısıyla zaman; sürekli kendini yenilemeyi, uluslararası fuar ve konferanslara katılıp yeni bağlantılar kurmayı gerektiriyor. Bu ekonomik koşullar ve iş yoğunluğu altında bunları yapmak da kolay olmuyor. Sektörümüz birçok yasal ve mali yükümlülük altında üretmeye, istihdam sağlamaya, ihracat yapmaya çalışıyor. Özellikle ihracat bizim sektörü ayakta tutan en önemli unsur. İç piyasada gelişen dalgalanmalar ve risk faktörleri karşısında ihracat, sektörümüze müthiş fırsatlar sunuyor. Tüm firmalarımız işini şansa bırakmadan kendine hedef pazarlar belirlemeli. Bunu da birden fazla coğrafyada yapmalı.
Tabii farklı pazarların taleplerini doğru takip etmek gerekiyor. Zira madeni yağda birbirinden ayrışan iki farklı pazar yapısı var. Biri özellikle Batı’da araç parkının genç kalacağı ülkeler, diğeri ise araç parkının görece yaşlanacağı ülkeler. Türkiye de araç parkının yaşlanacağı ülkeler arasında sayılabilir. Bu ayrışma giderek daha belirgin olacak ve madeni yağ tarafında talepler farklılaşacak. Bu taleplere doğru zamanda çabuk adapte olan firmalar başarılı olacaklar.
Kapatırken Cumhuriyetimizin 100. yılı ile ilgili duygularınızı öğrenmek isteriz. Atatürk’ün fikirleri ışığında Türkiye için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?
Başta da ifade ettiğim gibi geçmişe kıyasla bugün elde ettiğimiz kazanımlar inanılmaz. Özellikle Cumhuriyetin kuruluş aşamasında çok büyük emekler, fedakârlıklar var. Bu emekleri unutmadan, kazanımlara sahip çıkmak gerektiğine inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti yeni yüzyılına çok daha iyi şartlarda, bugün bizi üzen sorunları geride bırakarak, huzurla girsin isterim. Çok daha güçlü, çok daha verimli, çok daha mutlu; üreten, çalışan, kazanan bir Türkiye hepimizin hayali. Atatürk’e ve Cumhuriyeti kuranlara layık olacağımız bir gelecek istiyorum bütün kalbimle. Sizler de dâhil olmak üzere bütün sektörümüzün ve ülkemizin her bir ferdinin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum.