Günümüzde yağlama yağları, sürtünmeyi azalttıkları, ısıyı dağıttıkları, aşınma ve yıpranmayı önledikleri ve güvenilir işlevsellik sağladıkları için makine ve mekanik sistemlerin hareketini sürdürmek için en gerekli girdilerden bir tanesidir. Ancak geleneksel yağlayıcıların çevresel etkileri, daha iyi bir dünya yaratmayı amaçlayan Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ile uyum konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Daha yakından incelendiğinde, geleneksel yağlayıcıların sınırlı biyolojik parçalanabilirliği, kalıcılık özellikleri ve sucul toksisitesi, iyi sağlık ve refahı, temiz suya erişimi sağlamayı, sanitasyonu, sorumlu tüketimi ve üretimi teşvik etmeyi ve iklim değişikliği konusunda harekete geçmeyi savunan belirli amaçlarla (#3, #6, #12 ve #13) çeliştiği ortaya çıkmaktadır.
Buna karşılık madeni yağ endüstrisi de sürdürülebilirlik uygulamalarını gün geçtikçe giderek daha fazla benimsemektedir. Uygulanan önlemler arasında çevre dostu malzemelerin kullanılması, üretim süreçlerinin optimize edilmesi, ürün ömürlerinin uzatılması ve geri dönüşüm ve yeniden rafinasyon yoluyla atıkların azaltılması yer almaktadır. Ancak biyolojik olarak parçalanabilirlik ve anlık çevresel etkinin ötesinde, madeni yağ endüstrisinde sürdürülebilirlik için tüm ürün yaşam döngüsü göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle dikkate alınması gereken çevresel etkiler: İklim değişikliği üzerindeki etki, doğa ve biyoçeşitlilik üzerindeki etki, enerji ve kaynak tüketimi, atık oluşumu, tüm çevresel ortamlara emisyonlar, fiziksel etkiler yoluyla kirlilik ve tehlikeli maddelerin kullanımı ve salınımıdır. Bu yaklaşım hem çevreye hem de işletmelere fayda sağlamakta, biyo-bazlı veya biyo-kaynaklı seçenekler de dahil olmak üzere sürdürülebilir yağlar karbon ayak izlerinin azaltılmasında, atıkların en aza indirilmesinde ve enerji verimliliğinin teşvik edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu sayede üreticiler, döngüsel ekonomi ilkeleriyle uyumlu, daha temiz ve daha verimli süreçleri (atık açısından) giderek daha fazla benimsemektedir. Bu uygulamalar atıkları azaltmayı, enerji tüketimini en aza indirmeyi ve sera gazı (GHG) emisyonlarını düşürmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, yaşam döngüsü yaklaşımı kuruluşların zorunlu emisyon yönetmeliklerine uymalarına veya Kapsam 3 sera gazı raporlaması yapmalarına yardımcı olabilir; mevcut verilerden yeni değerlendirmelerin yapılabileceği uygun maliyetli otomatik kıyaslamalar oluşturabilir ve iç ve dış paydaşlar için şeffaflığı artırabilir.
Ürün yaşam döngüsü analizi karmaşık ve potansiyel olarak pahalı bir görev olduğundan, sürecin birkaç aşamaya ayrılması faydalı olacaktır:
- Envanter: Hammadde türleri ve akışları, enerji girdileri, ürün ömrü beklentisi ve çıktıları hakkında ilgili verilerin toplanması ve derlenmesi.
- Etki Değerlendirmesi: Belirlenen girdi ve çıktılarla ilişkili veriler, karakterizasyon modellemesi kullanarak çevresel etkilere dönüştürülmesi.
- Yorumlama: Karar vermeye yardımcı olacak bir dizi sonuca ulaşmak için sonuçların analiz edilmesi:
- Sonuçlar, sınırlamalar ve öneriler
- Bütünlük, duyarlılık ve tutarlılık kontrolleri dikkate alınarak çalışmanın değerlendirilmesi
- Yaşam döngüsü analizine dayalı olarak önemli sorunların belirlenmesi
- İlgili etki kategorilerinin seçilmesi
- Sınıflandırma – temel akışların etki kategorilerine atanması
- Karakterizasyon – etki kategorisi için bir gösterge elde etmek üzere dönüşüm faktörlerini kullanarak potansiyel etkilerin modellenmesi
- Normalleştirme (isteğe bağlı) – potansiyel etkilerin bir referansa göre ifade edilmesi
- Gruplama – etki göstergelerini sıralama
- Ağırlıklandırma – değerlendirme ve raporlama ile birlikte etki kategorilerinin göreceli olarak ağırlıklandırılması